Zırhlı Tren olarak uzun süredir şunun altını çiziyoruz: Öğrenci hareketinin, acil taleplerini bir mücadele programı etrafında netleştirecek ve geniş öğrenci kitlelerini seferber edecek kalıcı bir özörgütlülük aracına ihtiyacı var. Bizce bu tanıma en uygun araç -şimdilik- ÖTK’lardır. Evet, ÖTK’lar resmi mevzuatla tanınan yapılar olmalarına rağmen yıllarca göstermelik, antidemokratik veya kariyerist amaçlarla kullanıldılar. Ancak geçtiğimiz birkaç yılın öğrenci seferberlikleri bu durumu değiştirdi. Birçok üniversitede ÖTK’lar artık gerçek birer mücadele aracı olarak ya yeniden inşa ediliyor ya da temelleri atılıyor.
ÖTK’ların gerekliliğini savunan ve bu doğrultuda mücadele edenlerse yalnızca biz değiliz. Bu hususta anlaştığımız ancak başka konularda ayrıştığımız yaklaşımlar mevcut. Bu yüzden kendi programımızı netleştirmek ve ÖTK bahsinde rastladığımız çarpık bilincin önüne geçmek amacıyla bu yazıyı hazırlamak gereği duyduk.
Şu ana dek metinlerimizde öğrenci hareketinin en yakıcı sorunları olarak tahlil ettiğimiz iki şeyi defaatle vurguladık: En geniş öğrenci kitlelerinin acil taleplerine yönelik bir mücadele programının ve bu mücadele programı doğrultusunda kitleleri seferber edebilecek kalıcı bir özörgütlülüğün inşasının gerekliliği. Öğrencilerin sorunlarınınsa yalnızca kampüslerde sınırlı olmayan sistemik bir sorunun, patriyarkal kapitalizmin ürünü olduğunu söylüyoruz. Mevzubahis mücadele programının da bu doğrultuda şekillenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bir özörgütlülük aracı olarak ÖTK’ları savunmak ve onların inşacıları olmakta ısrarımız, ÖTK’ların kerameti kendinden menkul kurumlar olması değil, yukarıda anlatılan tanım ve amaç doğrultusunda öğrenci hareketine hizmet edebilecek en uygun araç olduğunu düşünmemizdendir ve bu aracın isminin ne olduğu tali bir meseledir.
Öbür yandan, ÖTK’ları inşa edilecek bir mücadele aracı olarak değil, uğruna mücadele edilen bir amaç olarak gören yaklaşımlar da var. ÖTK’ları ancak öğrencilerin kendi talepleri doğrultusunda seferberlikleri neticesinde kendileri tarafından inşa edilebilecek özörgütlenmeler olarak değil, ilan etmekle “kurulabilen” ve diğer tüm problemlere çözüm olacak bir kurum olarak görüyor, öğrenci kitlelerine bu şekilde aktarıyorlar.
Buradaki ayrımı emek hareketinden bir örnekle somutlamak gerekirse, sendikal örgütlenmesiz bir işyeri mücadelesi oldukça zorludur. İşçiler acil talepleri doğrultusunda mücadele etmek ister, örgütlenme gereği duyarlarsa bu noktada ateşi yeniden icat etmez, halihazırda yüzlerce yıldır dünyanın her yerinde işçi sınıfının özörgütlenme aracı olan sendikalaşma yolunda adımlar atarlar. Sendika, sınıflar mücadelesinin bulunduğu yere göre sahip olduğu meşruiyetle işçilerin mücadelesine meşruiyet verir ve daha sonraki mücadeleler için bir bakiye bırakır. Bu bizim ÖTK perspektifimizle uyuşur. Ayrımını çektiğimiz perspektif ise işçisiz bir sendikanın sırf “var olduğu” için tüm işçi sınıfının kurtuluşu olacağını iddia etmesine benziyor.
Nasıl en geniş toplumsal sınıf olan işçiler sendikalarda birleşerek hakları için mücadele verip kazanımlar elde ediyorsa öğrenciler de üniversitelerin en kalabalık bileşenleri olarak temsilciliklerde birleşip bulundukları alana dair söz söyleme ve karar verme hakkına sahip olmalıdır. Ancak mücadele ne ÖTK’ların kazanımıyla son bulacak ne de bu yapılar kendiliğinden sorunsuz işleyecektir. İlk adım seçimlerin yapılmasını sağlamaksa ikinci adım bu yapıların en demokratik ve kapsayıcı hale gelmesi için çalışmak, ardından da yetki ve karar hakkı için mücadele etmek olacaktır.































